Daha on altı yaşındaydım. Neden yaptım
bilmiyorum. Ne için, kimin için, neden anasını satıyım neden! Yapacaksın
dediler, namus dediler, töre dediler. Daha on altı yaşındaydım şerefsizler.
Küçücük köyde, ilkokul sekizden sonra
okumadım bile, ne yaşadım ki. Ne yaptım hayatım boyunca öldürmekten başka.
Ablam okudu. Üniversiteye bile
gitti. Babam “Ablan kötü yola düşmüş” dedi. Bir heriften hamile kalmış. Allah
onunda belasını versin, iş ciddiye binince kaçmış puşt. Babam beni gönderdi
ablamı öldürmeye. Sen küçüksün fazla yatmazsın dedi. Şerefsiz daha yaratıcı
olsaydı bari. Bir tane beretta silah bulmuşlar, aldım elime bir bakıyım dedim
elimden düşürücem nerdeyse. Babam kaba görünümlü, kirli sakallı ayyaşın
tekiydi. Annemle de zorla evlendirmişler. Aslında babam annemin amcaoğluymuş babam
töre ya amcaoğlu isteyince başkasına verilmezmiş kız. Çaresiz annemde
kabullenmiş kaderini, boyun eymiş.
Nerdeyse hiç düşünmedim yaşama
amacımı. Babamlar sekizinci sınıfa kadar okutup işe sokacaklardı beni ama bu
öldürme işi girdi araya. Gittim İstanbul’a dayandım ablamın kapısına. Baya gaza
gelmişim, gözümü kan bürümüş, kesin öldürcem ablamı. Kapıyı çaldın içerden bir
ses “Geliyorum” dedi. Bir müddet bekledim kapıyı açan yok zile bir kez daha
bastım. Kapı açıldı elimi silaha götürdüm kapı açılınca ablamı gördüm elinde
bir bebek. Gözleri anneminkilerle aynı nerdeyse. Elimi silahtan geri çektim
ablam beni görünce biraz şaşırdı, beni içeri davet etti, girdim. Evi dağınıktı ve
küçük, çok küçük değil ama küçük. O televizyonlardaki öğrenci evlerine benziyor
ama etrafta bebek malzemeleri var. Bebeği içeri götürüp yatırdı ben kapıyı
çalınca uyanmış, bunu duyunca içime bir suçluluk duygusu düştü. Salona geldi ve
karşıma oturdu. “Nasılsın” dedi. “Seni öldürmemi istediler” dedim. Bir anda
ağzımdan çıktı neden bilmem silah sırtıma batmaya başlamıştı herhalde ondandır
silahı çıkarıp sehpanın üstüne koydum. Bana doğru eğilip ellerimi tuttu. “Peki
sen ne istiyorsun” dedi. Gene klişe bir laf daha. İnsanlar bu tip anlarda
yaratıcılıklarını kaybedip en basma kalıp sözü söylüyorlar galiba. O yüzden
cevap vermedim ve bir anda ayağa kalkıp silahı aldım ve ablama doğrulttum. İçimde
öfke yoktu sadece utanç, korku ve acıma. Bütün bunların etkisiyle olacak
ağlamaya başladım fakat ablam metanetini korudu. Yüzü ifadesiz bir hal aldı ama
oda bana ve içerde ağlayan bebeğe acıyodu bunu hissedebiliyordum, bunu
istiyodum. “Neden” dedim. Bende yaratıcılığımı yitirdim. Cevabını önceden
tahmin ettiğim bir cevap verdi. “Sevdim” dedi. Ablamı da kendim gibi
kullanılmış hissettim. Ve hala bir şeyler hissede biliyorken o evden çıktım. Bir
daha ne ablamdan haber aldım nede anneminkilere benzeyen gözlerden. Şu an Bursa
da taşeron işçi olarak çalışıyorum. Ama hala o utancı taşıyorum içimde namustan
değil onları korumak için kalmadığım için. Bu pis ve adaletsiz dünyada ablamı
ve o hiçbir şeyden haberi olmadan karyolasında yatan annem gözlü bebeği yalnız bıraktığım
için utanıyorum. Geri donup onları savunacak cesarette olmadığım için. Ölmekten
korktuğum için değil dönüp de geç kaldığımı görmekten korktum. Son zamanlarda
çok düşünür oldum yaşama amacımı ben korkmak ve kaçmak için doğmuşum.