11 Ocak 2013 Cuma

TÖRE


      Daha on altı yaşındaydım. Neden yaptım bilmiyorum. Ne için, kimin için, neden anasını satıyım neden! Yapacaksın dediler, namus dediler, töre dediler. Daha on altı yaşındaydım şerefsizler. Küçücük köyde,  ilkokul sekizden sonra okumadım bile, ne yaşadım ki. Ne yaptım hayatım boyunca öldürmekten başka.
       Ablam okudu. Üniversiteye bile gitti. Babam “Ablan kötü yola düşmüş” dedi. Bir heriften hamile kalmış. Allah onunda belasını versin, iş ciddiye binince kaçmış puşt. Babam beni gönderdi ablamı öldürmeye. Sen küçüksün fazla yatmazsın dedi. Şerefsiz daha yaratıcı olsaydı bari. Bir tane beretta silah bulmuşlar, aldım elime bir bakıyım dedim elimden düşürücem nerdeyse. Babam kaba görünümlü, kirli sakallı ayyaşın tekiydi. Annemle de zorla evlendirmişler. Aslında babam annemin amcaoğluymuş babam töre ya amcaoğlu isteyince başkasına verilmezmiş kız. Çaresiz annemde kabullenmiş kaderini, boyun eymiş.
      Nerdeyse hiç düşünmedim yaşama amacımı. Babamlar sekizinci sınıfa kadar okutup işe sokacaklardı beni ama bu öldürme işi girdi araya. Gittim İstanbul’a dayandım ablamın kapısına. Baya gaza gelmişim, gözümü kan bürümüş, kesin öldürcem ablamı. Kapıyı çaldın içerden bir ses “Geliyorum” dedi. Bir müddet bekledim kapıyı açan yok zile bir kez daha bastım. Kapı açıldı elimi silaha götürdüm kapı açılınca ablamı gördüm elinde bir bebek. Gözleri anneminkilerle aynı nerdeyse. Elimi silahtan geri çektim ablam beni görünce biraz şaşırdı, beni içeri davet etti, girdim. Evi dağınıktı ve küçük, çok küçük değil ama küçük. O televizyonlardaki öğrenci evlerine benziyor ama etrafta bebek malzemeleri var. Bebeği içeri götürüp yatırdı ben kapıyı çalınca uyanmış, bunu duyunca içime bir suçluluk duygusu düştü. Salona geldi ve karşıma oturdu. “Nasılsın” dedi. “Seni öldürmemi istediler” dedim. Bir anda ağzımdan çıktı neden bilmem silah sırtıma batmaya başlamıştı herhalde ondandır silahı çıkarıp sehpanın üstüne koydum. Bana doğru eğilip ellerimi tuttu. “Peki sen ne istiyorsun” dedi. Gene klişe bir laf daha. İnsanlar bu tip anlarda yaratıcılıklarını kaybedip en basma kalıp sözü söylüyorlar galiba. O yüzden cevap vermedim ve bir anda ayağa kalkıp silahı aldım ve ablama doğrulttum. İçimde öfke yoktu sadece utanç, korku ve acıma. Bütün bunların etkisiyle olacak ağlamaya başladım fakat ablam metanetini korudu. Yüzü ifadesiz bir hal aldı ama oda bana ve içerde ağlayan bebeğe acıyodu bunu hissedebiliyordum, bunu istiyodum. “Neden” dedim. Bende yaratıcılığımı yitirdim. Cevabını önceden tahmin ettiğim bir cevap verdi. “Sevdim” dedi. Ablamı da kendim gibi kullanılmış hissettim. Ve hala bir şeyler hissede biliyorken o evden çıktım. Bir daha ne ablamdan haber aldım nede anneminkilere benzeyen gözlerden. Şu an Bursa da taşeron işçi olarak çalışıyorum. Ama hala o utancı taşıyorum içimde namustan değil onları korumak için kalmadığım için. Bu pis ve adaletsiz dünyada ablamı ve o hiçbir şeyden haberi olmadan karyolasında yatan annem gözlü bebeği yalnız bıraktığım için utanıyorum. Geri donup onları savunacak cesarette olmadığım için. Ölmekten korktuğum için değil dönüp de geç kaldığımı görmekten korktum. Son zamanlarda çok düşünür oldum yaşama amacımı ben korkmak ve kaçmak için doğmuşum.