Bulutlu bir öğleden sonra, ılık bir hava…
Kapalı kapılar ardında son ders başlamıştı. Öğrenciler bu gereksiz seferberliğe
kırk beş dakika daha katlanmak zorundaydı. Öğrenciler sessiz ve ruhsuz;
ortamdaki tek ses kağıtların üzerinde gezinen ve tahtadaki ‘islamiyet öncesi
türk edebiyatı’ başlıklı yazıyı kağıda geçiren kalemlerin sesi idi. Sınıf duvarları
mavi yeşil karışımı insani içine hapseden bir renkti, duvar boyu uzanan kara
tahtanın üzerinde demir baş Atatürk portresi, gençliğe hitabe ve istiklal marşı
asılıydı. Gözlüklü ve dominant yapılı öğretmen on dakikada bir kurbağa suratını
gazeteden kaldırıp tehditkar bakışlarla öğrencileri süzüyordu. Sessizliği son
zilin sesi bozdu. Tek tip giyinen öğrenciler robot gibi programlanmış gibi
işlerinden başını kaldırıp defterleri çantalarına koydular ve tek sıra halinde
sınıftan çıkıp gittiler.
Ertesi sabah öğrenciler sınıfa girdiklerinde
her zaman ki gibi tahta da yeni bir yazı vardı. Öğretmen yine masasında gazete
okuyor sınıfa giren öğrencilere bakmıyordu bile. Öğrenciler yerlerine oturmayı
bitirmiş defterlerini çıkarıyorken kapıda biri belirdi. Beyaza yakın sarı bir
tonda sarı saçlı, küçük burunlu, etrafa meraklı gözlerle bakan bir kız. Çok
beyaz bir yüzü vardı, açık pembe bir kot ve askılı sarı bir buluz giymişti.
Kırmızı kare desenli bağcıklı bez ayakkabıları vardı. Kapıda belirdiği andan
itibaren bütün gözler ona donmuştu. Öğrencilerin defterlerini çıkartmayı
bıraktığını fark eden öğretmen de öğrencilerin baktığı yöne baktı ve kim
olduğunu sordu. “Benim adim Kader. Yeni kayıt oldum” dedi. Öğretmen yeni
öğrenciyi baştan aşağı süzüp “Boş bir yere otur” dedi.
Bütün gözler ona ayıplar gibi bakarken yerine
oturdu. Çünkü o farklıydı farklı olmaması gerekirdi, bu yaptığı büyük bir
ayıptı. Bütün öğrenciler tekrar yazı yazma işlerine geri dondu. Farklı olan ne
olduğunu anlamadan etrafına bakındı çünkü bu ders işleyişine alışık değildi. Öğretmen
kurbağa suratını kaldırıp öğrencilere baktığında farklı olan öğrencinin elinin
havada olduğunu gördü. Öğretmenin gazetesinin hışırtısını duyan öğrencilerde
kafalarını yazıdan kaldırıp öğretmenin baktığı yöne baktı. Eli havada olan kız
artık herkesin ona baktığını anlayınca konuşmaya başladı. “Neden konuyu siz anlatmıyorsunuz?”
dedi. Bütün sınıftan derin bir iç çekiş duyuldu. Çünkü soru sormak büyük bir
ayıptı. Öğretmen sınıfa susmasını işaret ederek farklı kız hitap etti. “Öğrenmen
gereken bilgiler bunlar defterine yaz ve ezberle.” dedi. Fakat farklı kız o
ders hiç bir şey yazmadı. Teneffüs zili çaldığında öğretmen sınıftan çıkana
kadar kimse yerinden kalkmadı. O gidince öğrenciler kalkmaya başladı. Bu sırada
faklı olan yanındaki öğrenciye “merhaba.” dedi. Bir süre bekledikten sonra “Ben
Kader.” dedi. Ama yine karşılık bulamadı. Bahçede herkes ona garip garip
bakmaya devam etti.
Farklı kız insanların onana neden bu şekilde
davrandığını anlamadı. Neden diye düşündü. ”Giydiğim kıyafet yüzünden herhalde.”
dedi. Ertesi gün oda herkes gibi tek tip üniformayı giydi, ama gömleği dışarda
ve kravatı gevşekti ve okulun kapısına geldiğinde ona farklı olmaması ve dikkat
çelmemesi söylendi. Bunu neden söylediklerini anlamadı. Onda farklı olan neydi.
O gün içinde de kimse onla konuşmadı. Ertesi gün beli toplu ve kravatı sonuna
kadar çekikti ama bu seferde resim dersinde kendi istediği resmi çizdiği için
azarlanmıştı. Farklı kız ne yaparsa yapsın onlara yaranamadı. Her seferinde bir
şeyler yüzünden farklı bulunuyor ve dışlanıyordu. Sonunda artık insanların onu
asla kabul etmeyeceklerini anlayınca kendini iyice onlardan dışladı ve artık
kendi istediğini giyiyor, kendi istediğini yazıp, kendi istediğini çiziyordu ve
sürekli ceza alıp dışlanıyordu. Artık diğer öğrenciler ondan korkmaya başladı. O
yokken onu aşağılıyordu. Farklı kızın notları gittikçe düşüyor ve öğrenciler
hala onla konuşmuyordu. Sonunda okuldan atıldı ama böyle daha mutluydu çünkü o
farklıydı.